1 Mayıs 2025’ten 31 Temmuz 2025’e kadar 1 milyon ton mısırın yüzde sıfır gümrük vergisiyle ithal edilebilmesine yönelik karara tepki gösteren Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Av. Sinan Tekin, “Bu karar, bu toprağa emek veren çiftçiye ‘sen dur’ demek değil midir? Bu karar, yıllardır alın teriyle üretmeye çalışan köyümüze ‘biz senden vazgeçtik’ demek değil midir?” ifadelerini kullandı.
Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Av. Sinan Tekin, pazar günü gerçekleştirilen ‘Ortak Akıl, Güçlü Şehir’ çalıştayı hakkında değerlendirmelerde bulunmak üzere basın açıklaması yaptı. Gündeme dair açıklamalarda da bulunan Tekin, 1 Mayıs 2025’ten 31 Temmuz 2025’e kadar 1 milyon ton mısırın yüzde sıfır gümrük vergisiyle ithal edilebilmesine yönelik karara tepki gösterdi.
Tekin, “1 Mayıs 2025 tarihinde yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile, 1 milyon ton mısır sıfır gümrükle ithal edilecek. Yani mısırın ekildiği, biçildiği günlerde; yerli üreticinin karşısına bir kez daha ithalat çıkarıldı. Peki bu karar ne anlama geliyor? Bu karar, bu toprağa emek veren çiftçiye ‘sen dur’ demek değil midir? Bu karar, yıllardır alın teriyle üretmeye çalışan köylümüze ‘biz senden vazgeçtik’ demek değil midir? Son 7 ayda, üç kez mısır ithalatı için vergi indirimi yapıldı. İlkinde yüzde 5’e çekildi. İkincisinde yine yüzde 5 uygulandı. Şimdi ise yüzde 0. Yani dışarıdan alınan mısıra artık vergi yok. Türkiye, yılda yaklaşık 9 milyon ton mısır üretiyor. Ama 12 milyon tona yakın ihtiyacımız var. Bu farkı kapatmak elbette kolay değil. Ama bu fark, çiftçimizi güçlendirerek kapatılabilir.
Destekle, teşvikle, planlı üretimle… Peki biz ne yapıyoruz? GDO’lu mısır ithal ediyoruz. Üstelik yem sanayisinde kullanmak üzere. Bu, hem hayvan yemini hem de soframıza gelen eti, sütü, yumurtayı etkiliyor. Bir başka sorun daha var: Bu kararlar hep kritik zamanlarda alınıyor. Ekim zamanı geldiğinde, ithalat başlıyor. Biçim zamanı yaklaştığında, ithalat artıyor. Bu rastlantı mı? Yoksa bir tercih mi? Tarım Bakanlığı, 1 Ocak itibariyle suyun kısıtlı olduğu yerlerde mısır ekimini sınırladı. Bu karara uymayan üreticiye destek verilmeyecek. Bir yandan elektrik kesintileriyle sulama zaten yapılamıyor. Şimdi bir de gümrükler sıfırlanıyor. Bu şartlarda kim üretim yapabilir? Bunların hepsi bir araya geldiğinde şu sonuç çıkıyor: Çiftçiye ‘sen üretme’ deniliyor. Üretim yerine ithalata güveniliyor. Ama ithalat, çözüm değildir. İthalat, kaynak varsa mümkündür. Kriz zamanında ithalat kapıları kapanır. Pandemide bunu hep birlikte gördük. Kendi çiftçisini yok sayan bir ülke, gıda güvenliğini sağlayamaz.
İthalata bağımlı hale gelen bir ekonomi, ne zaman neyle karşılaşacağını bilemez.
Ve bu düzensizlik, sofradaki ekmeğe kadar yansır.
Şimdi soruyorum:
Bu kadar zor şartta üretim yapan çiftçiye kim sahip çıkacak?
Maliyetlerle boğuşan üretici nasıl ayakta kalacak?
Bizim cevabımız nettir:
Üreticiye sahip çıkmak zorundayız. Çiftçimizi yalnız bırakamayız. Bu ülkenin toprağı var, güneşi var, emeği var. Ama planı yok, kararlılığı yok. İthalatı değil, üretimi öncelemeliyiz. Çiftçiye suyu, elektriği, desteği ulaştırmalıyız. Mısır gibi su isteyen ürünleri suyu bol bölgelere kaydırmalıyız. Kurak bölgelerde başka planlar yapılmalı. Tarım; akılla, bilgiyle, stratejiyle yürütülmeli. Üretmek, artık sadece ekonomik değil; millî bir sorumluluktur. Toprağını işleyemeyen toplum, yarınını inşa edemez. Bu yüzden buradan çağrı yapıyoruz: Çiftçiyi ezmeyin. Destek verin. Yalnız bırakmayın. Çünkü bu toprak bizim. Çünkü bu ülkenin geleceği, o tarlada büyüyor.” şeklinde konuştu.