Öncelikle belirtmem gerekir ki, Dinimiz ve de özellikle 5000 yıllık geçmişe sahip diğer Semavi Dinlerle ilgili, bilgi aktarımı ve yorumda bulunmanın Din Adamlarımıza daha yakışacağını elbette biliyor, seçkin Din Adamlarımıza da saygı duyuyorum.
Bu anlayışla, sevgi, barış ve hoşgörüyü esas alan Dinime saygı duyarak, bir VATANDAŞ sıfatı ile, istismar, özellikle Dinimizi istismar konusunda kendi düşüncelerimi de ifade etmek istiyorum.
İnanç dünyası, öncelikle her kişinin kendi özünde hissetmesi gereken kutsalıdır. Kendisini yaratan ile arasında masum bir gönül bağıdır ve kimliğinin de bir parçasıdır. Bu İnancını güzelce yaşamak için de, öncelikle “Düşünen bir BEYİN ve temiz bir YÜREK” işin başlangıç noktasıdır. Kısacası İnanç kutsaldır, çıkarlar adına kullanılamaz. Onu başkalarının istismarına, çıkar uğruna kullanmasına ve kullandırılmasına müsaade etmek de İnanç değil,“İnancı çürütmek ve kokuşturmaktır.”
Her İnsanda var olduğuna inandığım, bu güzel olumlu yapının ve duyguların, ahlaki anlamda geliştirilmesi, işlenmesi ise aileden başlayan, okulda, kışlada, camide devam eden bir eğitim ve kültür meselesidir. Sadece lafla, dersle, vaaz vererek kazanılması da mümkün değildir. Bizzat bunu söyleyenlerin eylemlerini de gözleyerek, “Özde-Sözde” doğru uygulamaların yaşandığı bir toplum içerisinde içsel ve kalıtsal olarak kazanılır.
Günümüzde yaşanan kötülükleri, yetişkin ve çocuk demeden yapılan sapkınlıkları, canilikleri ve hırsızlıkları gördükçe, ahlaki açıdan gelişmeyi bırak, toplum olarak utanç duyulacak bir tablo ile karşı karşıya kalmış olduğumuz ortadadır.
Genelde yaşanan bu kötülüklerin, Din adına faaliyet gösterdiğini iddia eden yapılarda görülmesi ise korkutucu bir kokuşmadır. Aslında yasak olması gereken tarikat adı altında kapalı kutu bazı örgütlenmelerin, Dinimizi istismar ederek, masum insanlarımızı kendi çıkarları adına kullanmaları, Cumhuriyet değerleri karşıtı olarak şartlandırmaları, çocukları bile kendi zevkleri için kandırarak taciz etmeleri, toplumun geleceğini tehlikeye sokan çok ciddi bir konudur.
Bu üzücü durum, toplumca daha dikkatli ve duyarlı olmamızı gerektirmektedir. Şeffaf, kurumsal kimliği olmayan, kontrol edilemeyen, kapalı kapılar arkasında sözde kendi kurallarına göre faaliyet gösteren hiçbir yapılanmaya duyarsız kalınmamalı ve de hiçbir açıdan katkı sağlanmamalıdır.
Bu konuda, özellikle Diyanet İşleri Başkanlığının alacağı tedbirlerle, topluma öncülük edeceğini, Dinimizin istismarına, Cumhuriyet değerlerimizin ve Atatürkün yıpratılmasına da fırsat vermeyeceğini düşünüyor ve güveniyoruz. Bu görevin DİNİMİZE ve ÜLKEMİZE karşı büyük bir hizmet olacağına da İNANIYORUZ.
Sağlıcakla kalın.
07 Eylül 2020